Aralık 12, 2010

Napaolis - Bölüm 8

Napaolis Bölüm 8

    "Peki mallara ne oldu?"
    "Biraz gecikti. Bir iki güne gelir herhalde."
    "Gecikmeleri sevmediğimi bilirsin, Elion. O malları hemen istiyorum."
    "Savaş çıkması benim suçum mu? Ben ne yapabilirim ki?
    "Bana sesini yükseltme!"

Küçük sarışın çocuk, her gün okulunun bitiminden birkaç saat sonra tekrar döndüğü yere doğru yol alırken, yanında tartışan iki adam görmüştü. İlk bakışta güvenilir ve soylu gözüken bu iki kişinin konuşmalarını duyacak kadar yakınına gelince, adımlarını hızlandırdı. Ne kadar sokağa çıkma yasağı olsa da, gardiyanlar bile bunu pek umursamıyor, insanlar sokaklarda gürültü çıkarmadan yaşamlarına devam ediyorlardı. Tabi sokağa çıkmaya korkan insan sayısı da az değildi. Küçük çocuk mümkün olduğunca az kişiye görünmeye çalışarak meydandaki anıtın yanına geldi. Dev savaşçı anıtının tam karşısında, çok tanıdık bir yüz görmüştü. Birkaç hafta önceki savaşın ve Napaolis'te meydana gelen neredeyse bütün savaşların ana komutanı Frenith, karşısındaki cılız ve kısa boylu bir adamla oldukça hiddetli bir biçimde tartışıyordu. Eğer General Frenith'e yakalanacak olursa, çocuk suçlarının en ağırını yiyebilirdi. Hemen yürümeyi kesti ve anıtın arkasında çömelerek konuşmaları dinlemeye başladı. Her gün bu yoldan gide gele, köyde duymadığı dedikodu kalmayacak gibiydi.

    "Ama patron, hala anlayamıyorum. Neden bunları şimdi ve burada söylüyorsun?"
    "Seni kraliyet binasına çağırarak tüm şüpheleri üzerime çekmemi mi istiyorsun, seni aptal? Sence kral konuştuklarımızı duysa ne yapardı?"
    "A-anlıyorum patron. Ama eğer burada biri duyduysa?"
    "Sokağa çıkma yasağını unutuyorsun galiba, beyinsiz."
    "H-haklısın, patron."
    "Konuştuklarımızı unutacak kadar aptal değilsen, doğru evine git artık. Unutma, Kral kendi hazinesi için bir sayım isterse, ne diyeceğini biliyorsun.
    "Evet, patron."
    "Haydi, defol şimdi."

Hızlı bir biçimde yürüyerek oradan uzaklaşan adamın yanından, farklı bir tarafa yönelen General, anıtın sağından, çocuğun hemen yanından geçti ve gözden kayboldu. Eliyle yerden destek alarak kalkan Elanon, koşar adımlarla tahta kapıdan içeri girdi ve öğretmeni Anthrilién'in onu beklediği salona yöneldi. Odanın kapısının arasından sızan ışıklar, karanlık koridorları biraz da olsa aydınlatıyordu. Elanon içeriye girdi ve öğretmenini masasında bir şeyler yazarken gördü. Yüzünü kaplayan kirli sakallar gitmiş, yerini ağzının altında bıraktığı, çenesinin ucuna kadar uzanan bir sakal ve iki yana yayılmış uzun bıyıklar almıştı. Öğretmeniyle geçirdiği eğitimlerden sonra, bir günde sakal ve bıyıklarını nasıl bu kadar uzattığını merak bile etmiyordu. Öğretmeni defterini kapattı ve oldukça heyecanlı gözüken çocuğa döndü.

    "Ne oldu? Yolda biri mi gördü seni?"
    "H-hayır, ama yolda General Frenith'i gördüm. Başka bir adamla, kral ve kralın paralarıyla ilgili bir şeyler konuşuyordu."
    "İlginç. Ama bilirsin, hangi general kralın arkasından iş çevirmez ki?"

dedi, gülerek. Söylediği şey çocuğa fazla komik gelmemiş olsa da, çocuk zoraki bir gülümsemeyle cevap verdi.

    "Asanı al da başlayalım." dedi Anthrilién çocuğa. Çocuk hemen hareketlendi ve odanın köşesindeki örtüyü kaldırıp kendi boyunun yarısı kadar olan tahta, şekilsiz asasını eline aldı. Öğretmeninin isteği üzerine, asasına kazıdığı yaprak simgesine baktı ve baş parmağıyla üzerinden çıkmamış talaşları sildi. Bu simgeye bir anlam veremiyordu. Anthrilién'e her sorduğundaysa, 'Benimkinde de ateş simgesi var. Benim yıktığımı, senin yeniden kurmanı temsil ediyor bu simgeler.' diyordu. Fakat bu cevap yalnızca Anthrilién'in kafasını iyice karıştırıyordu. Asasını iki eliyle kavrayarak öğretmeninin karşısına geçti ve hazır olduğunu belirterek başını bir kez öne salladı. Öğretmeni asasını sağ elinde sol eline götürerek, sağ elini başı hizasına çıkardı ve konuşmaya başladı:

    "Bugüne kadar sana büyünün ve büyücülüğün temellerini anlattım. Zayıf ve güçlü noktalarından bahsettim. Derslerimizin en sıkıcı bölümlerini bitirdiğin için seni tebrik ediyorum." dedi.

Elanon gülümsedi ve gerçekten bir şeyler öğreneceği için heyecanlanmaya başladı. En sonunda o da büyü yapabilecekti! Anthrilién, sol elindeki asasını kısa bir hamleyle salladı ve odanın dört bir yanında yakılı duran mumlardaki alevler titremeye başladı. Asasıyla yaptığı ikinci hamlede, alevler yükselip ve mumdan koparak, birlikte dans edermişçesine Anthrilién'in asasının ucuna yöneldi. Tüm odada dönerek, aydınlatmaktan çok mükemmel bir görüntü yaratmakta olan alevler Anthrilién'in asasına ulaştı ve emilerek yok oldu. Oda zifiri karanlığa gömüldü. Elanon, elini gözlerinin önüne getirdi ve salladı. Gözünün dibindeki elini bile hissedemiyordu. İstemsizce korkmaya başlamıştı.

    "Şimdi sırada"

Anthrilién cümlesini tamamlamadan, boş olan sağ elinde alevler yanmaya başlamıştı. Çocuğun gözleri tamamen açıldı. Alevler eliyle birlikte hareket etti ve Anthrilién'in yüzünün önüne geldi. Karanlıkta olkdukça korkunç gözüküyordu. Anthrilién, cümlesini devam ettirdi:

    "Gerçek büyü var."

İstemsizce, biraz heyecandan biraz da hayranlıktan zevkle gülen Elanon, aynı şeyleri yapabilmek için sabırsızlanıyordu. Anthrilién alevli elini kapatıp sıktı. Oda tekrar kararmaya başlıyordu. Birkaç saniye bekledikten sonra elini açan Anthrilién'in avcundan alevler minik boyutlarda fırlayarak ilk geldikleri yere, mumlara geri dönmüşlerdi. Elanon, dayanamadı ve gülerek alkışlamaya başladı. Anthrilién, bir elini karnına koyarak eğildi ve kalkıp gülümsemeye başladı.

    "Harikaydı! Harikaydı!"

Anthrilién, teşekkür eder gibi gözlerini kırparak başını öne doğru salladı.

    "Evet, şimdi derse başlayalım. Umarım bu sefer savaş çıkmaz."

Çocuk durabildiği kadar dik durdu ve dinlemeye hazır hale geldi.

    "Büyünün onlarca alt dalı ve türü vardır. Ama ben, senin daha iyi anlaman ve daha kolay öğrenmen için bunları ikiye böleceğim. İlk olarak, Element Büyüleri. Bu büyülerin en çok kullanılanlar olduklarına hiç şüphe yok. Bir ateş topundan tut da, bir gölü dondurmaya kadar, hatta rüzgarı kontrol ederek havalanmaya kadar, en pratik ve en çok kullanacağın büyüler bunlar. İkincisi, zihinsel büyüler. Zihinsel büyüler, uzmanı ve seveni için paha biçilemez büyülerdir, ama öyle herkes yapamaz. Bu büyülerin sınırı yoktur. Zihinsel büyülerde uzmanlaşan bir büyücü, büyülerini kendi yaratır. Bu yüzden zihinsel büyülerin yolunda ilerlemeyi seçersen, sana temeller dışında öğretebileceğim bir şey yok. Zihinsel büyülerde öğrenmezsin, keşfedersin. Ama yine de zihinsel büyücülerin en çok kullandıkları, cisimlerin kütlelerini, şekilleri kontrol etmektir. İki türün de temellerini öğrendikten sonra, sana kitaplarımı ödünç vereceğim. Bu süreçte, doğal olarak bir tarafa yöneleceksin. Gerisini zaman gösterecek."
    "Anladım. Şimdi ne yapacağız?"
    "İlk olarak, ateşle başlayacağız. Fakat 'yaratmak' oldukça üst seviye bir iştir. Bu yüzden bu mumu eline al." dedi ve uzun ve yanan bir mumu masadan alarak Elanon'a uzattı.
  
Elanon muma ve ucundaki ateşe dikkatle bakmaya başladı. Sanki bir bakışıyla ateşi yönetecekmiş gibi hissetti.
  
    "Hayatında hiç büyü yapılışını görmediğin için, herhalde efsaneler ve masallardaki gibi sihirli sözcüklerde yapıldığını zannediyor olabilirsin. Fakat böyle bir şey yok."

Elanon, her ne kadar bunu yeni öğrenmiş olsa da, zaten biliyormuşçasına bir tavır takındı.

    "Mumu masaya geri koy ve önüne otur. Mumun önüne geçtikten sonra, aleve bakmaya başla. Onu tanı. Sanki bir arkadaşınmışçasına konuş onunla. Gözlerini kapat ve düşün. Arkadaşına yükselmesini buyur. Alçalmasını. Sönmesini buyur."

 Elanon anladığını göstererek başıyla onayladı.

    "Şimdi bu asayı al ve işe başla."

Elanon gözlerini kapattı. Zihninde tek gördüğü aynı mum ve ucundaki alevdi. Aleve odaklandı. Sadece onu düşündü. Alevi tanımaya, onunla konuşmaya başlamıştı. Alevin arkadaşı olmuştu sanki. Ardından sol elindeki asasını düşündü. Alevle birlikte sanki yanıyordu. Rahatladı ve aleve buyurdu.

    "Yüksel." 

Bekledi. Alev onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Kendini toparladı ve pes etmeden tekrarladı.

    "Yüksel."

Gözlerini yavaşça açtı ve aleve baktı. Pek bir hareketlenme göremiyordu. Tahmin ettiği kadar özel birisi değildi anlaşılan. Arkasından gelen sesle irkildi.

    "Pes etme!"

Hemen tekrar gözlerini kapattı ve ateşe emir vermekten vazgeçti. Yalnızca onun yükseldiğini düşünüyordu. Sanki yeni arkadaşıyla aralarında bir zihin bağı varmış gibi. Düşündü, ateş zihninde yükseldi ve yükseldi. Onun boyunu geçer hale gelmişti. Yine aynı ses, onu iç dünyasından kopardı.

    "Yeter! Dur!"

Elanon, hemen gözlerini açtı ve ateşe baktı. Mumun üzerinde eski boyunun üç, dört katına çıkmış, küçük ama hızlı hareketlerle titriyordu. Gözleri iyice açıldı ve sandalyesinden zıplayarak mutluluktan dans etmeye başladı. Yetenekli olduğunu, kendisi de biliyordu, Anthrilién de. Ama Anthrilién, bu kadarını tahmin edemezdi...

Sanora
Seviyle Kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eleştirilerinizi veya yorumlarınızı lütfen esirgemeyin.