Kasım 07, 2010

Napaolis - Bölüm 5

Napaolis Bölüm 5

   "Sağ ayak öne. Hayır, hayır. O ayağın sol Milian, ben sağ ayak diyorum. Evet, evet o."
Küçük esmer çocuk, sağ ayağını öne doğru götürdü ve kılıcını kaldırarak tüm gücüyle savurdu. Kılıcı, arkadaşının koluna gitmiş ve sessiz bir inişle sonlanabilmişti yalnızca.
    "Harika!"
Anthrilién, çocuğun başarmasına tüm içtenliğiyle sevinmişti. Bu sevinci, çocuğa bir moral patlaması şeklinde yansıdı ve kamburunu yok edip, yiğit savaşçılar gibi dimdik durmaya çalıştı. Fakat bu rahatsız edici durumdan vazgeçti ve gülümseyerek bedenini eski haline getirdi.
    "Son arkadaşınız da başarıyla tamamladığına göre, sonraki konuya geçelim. Lütfen herkes birer kalkan alsın!"

Çocuklar, başka bir konuyu daha başarıyla tamamlamanın sevinciyle hızlıca kalkanlara doğru yarışarak ilerlediler. Küçücük bedenleriyle günlerinin her dakikasını oyuna çevirebiliyorlardı. İlk varan hemen aralarından en güzel ve en az yıpranmış olanını seçti ve zafer edasıyla kalkanını havaya kaldırarak sırıttı. Dünyanın hakimi oydu.

Ufak tartışmaların, kötü kalkanları almış olmanın yarattığı asık suratların hüküm sürdüğü grup tekrar sıraya geçti ve öğretmenlerinden gelecek yeni talimatları beklediler. Öğretmenleri tam karşılarına geçti ve konuşmaya başladı:

   "Bir kalkanın ne olduğunu ve ne işe yaradığını bilmeyen yoktur herhalde."
Sıranın en kenarındaki çocuğun, bu kalkan denen yassı tahta parçasının ne işe yaradığına dair hiçbir fikri yoktu. Başını soluna çevirip diğer arkadaşlarına baktı, anlaşılan ondan başka herkes kalkanların ne işe yaradığını biliyordu. Utancından parmağını kaldıramadı ve sanki herkesten çok biliyormuş gibi bir ifade takınarak dinlemeye devam etti. Arasıra etrafına sıkıntılı sıkıntılı bakıyor, diğer çocuklara "dinlememe gerek bile yok" şeklinde bir ifade vermeye çalışıyordu.
  
    "Kalkanınız, sol elinize geçirili durur. Kılıcınızla bir bütündür. Rakibinizden gelen darbelere karşı korunmak, savaştan sağ çıkmanın en önemli adımıdır."

Artık sıranın kenarındaki çocuk bir kalkanın ne işe yaradığını biliyordu.

   "Kalkanınız ve kılıcınız, savaşın içinde ayaklarınızla da bir bütün halinde olmalıdır. Sağ elinizdeki kılıcı savururken, sağ ayağınızla öne doğru ufak bir hamle yaparsınız." dedi Anthrilién ve dediklerini aynen uyguladı. Öncelikle sağ ayağını biraz öne götürdü, ardından geride kalan bedeniyle birlikte, elindeki kılıcı ileri hücum ettirerek savurdu.
   "Kalkanınız için de aynı şey geçerlidir. Sol ayak, bir adım öne." dedi ve söylediklerini tekrar uyguladı.

    "Ve son olarak, en önemlisi. Bunları yaparken, ayaklarınızı korumayı ihmal etmeyin." diye ekledi ve çocukların aynılarını yapmaları için işaret etti. Tüm çocuklar çalışmalarına başlayıp, hep bir ağızdan "Önce sağ, sonra sol!" şeklinde hızlı ve ritmik bir tekerleme söylerek denilenleri aynen yapıyorlardı. Bir çocuk hariç.
Sırada soldan ikinci, sarışın çocuk, denilenleri yapmaya bile çalışmıyordu. Yalnızca kılıcını ve kalkanını elinde tutuyor, buradaki her dakikasından nefret edercesine etrafını süzüyordu. Anthrilién yavaşça yanına gitti ve dizleri üzerine çökerek önünde durdu.

    "Neden denemiyorsun?" dedi, teselli edici, yumuşak bir sesle.
    "Çünkü istemiyorum."
    "Peki, ne istiyorsun?"
    "Büyü."
Çocuğun ağzından fısıltıyla çıkan sözler, Anthrilién'e sanki bir haykırma gibi gelmişti. Küçücük bir çocuğun büyüyü arzulaması, özellikle de Napaolis'te. Olanaksız gibiydi. İri iri açılmış gözleriyle çocuğa bakabildi sadece. Ne diyeceğini bilemiyordu.
    "Ne oldu, beni cezalandıracak mısın?"
Anthrilién kendine gelmeye çalıştı ve başardı. Gözlerini tekrar kıstı, önce bakışlarını yere çevirdi, sonra tekrar çocuğa döndü ve;
    "Peki, Neden?" dedi.
    "Dünyada yapılması gereken çok şey var çünkü. Bu işleri de saçma kılıç oyunlarıyla yapamam. Büyü öğrenmem gerekli. Bunun için de tek ihtiyacım olan bir büyü hocası." dedi.
    "O zaman, yarın güneş batınca bu ders odasına gel, seni bir arkadaşımla tanıştırayım."
   "C-cidden mi? Bu harika!" diye bağırdı çocuk. Biraz kontrolsüzce bağırmıştı. Diğer çocuklar çalışmalarını duraklattı ve başlarını çevirerek Anthrilién ve çocuğu süzdüler. Birkaç saniye sonra hepsi tekrar çalışmalarına dönmüşlerdi.
    "Söyle bakalım, adın nedir?"
    "Elanon, efendim."
    "Peki Elanon, büyüyü nereden duydun?"
    "Şehre giren tüccarlardan birisi çantasından bi kitap düşürmüştü. Orada okudum. Birkaç sene önce. O günden beri büyü öğrenmek istiyorum. Size bir şey sorabilir miyim efendim?"
    "Tabi, nedir?"
    "Bana bu iyiliği neden yapıyorsunuz?"
    "Belki de peşinden gitmemiz gereken tek fikir, çocukluk hayallerimizdir."  dedi ve gülümseyerek doğruldu. Arkasını dönerek birkaç adım ilerledi ve çocukların dersine geri döndü. Elanon ise, öğretmeninin dediklerini düşünmekle meşguldü.

Sanora
Sevgiyle Kalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eleştirilerinizi veya yorumlarınızı lütfen esirgemeyin.